27.1.06

Kaplumbağa sendromu

1) Kaplumbağa sendromu yurtdışında yaşayan bazı kişilerde görülür. Bu sendromu kısaca 'çıktığı kabuğu beğenmemek' şeklinde tanımlayabiliriz.



2) Ömer Seyfettin bir hikâyesinde arkadaşı Ali Canip (Yöntem)'in kendine yaptığı muzipliği anlatır. Gayet normal bir güne başlayan yazar, Ali Canip'in önceden anlaştığı üç beş arkadaşının "Yüzün sararmış", "Hasta mısın?" sorularından sonra gerçekten hastalanır.



3) Kaplumbağa sendromuyla bağlı olan bir de fobi vardır; kaplumbağa sendromu fobisi. Bu fobi iki grupta gözlemlenebilir:
a) kişinin kendisinin kaplumbağa sendromuna sahip olmaktan korkması, [genelde reddedici bir tutum gözlenir: (-Hayır kaplumbağa değilim!)]
b) kişinin çevresindekilerin onun bu sendroma sahip olduğundan korkması. [genelde iddia edici bir tutum gözlenir (-Sana ne oldu böyle?)]



Üstte yazdıklarımla ilgisi olmadığı halde not edeyim: Bu fotoğrafları geçen hafta çekmiştim. Tesadüf bu ya, dün de birileri konuşmuş.

Hay bin kaplumbağa!

25.1.06

Kaaç, Kaaç! Yoksa Tsunami Seni Yakalayacak!*

Felaketle eş anlamlı olsa da tsunami söyleniş olarak güzel bir kelime. Biz tusunami olarak telaffuz ediyoruz, Japonca'da nasıl olduğunu merak ediyorum. Kesik kesik "tsu-nami" mi deniyor yoksa na'ya vurgu yapılıp, son hece uzatılıyor mu (tsu-NAmiii) acaba?

Tsunami kelimesini internette (burada internet=google oluyor maalesef) taratınca karşımıza ilk çıkan sayfa Washington Universitesi'ninki olunca, Ocean Shores'daki tsunami ikaz noktası'nın fotoğrafını koymak gerektiğini düşündüm.

Kıyı boyunca dikilen bu direkler tehlike anında ses ve ışıkla halkı uyarıyor. Eyalet valisi C. Gregoire göreve seçildiğinden beri tehlikeye karşı erken uyası sistemine yatırım yapacağını sık sık vurguluyor (1, 2, 3). Devlet temsilcilerinin her türlü tehlikeye karşı halkı koruyucu tedbirler alacağını ifade etmesi zaten her vatandaşın alışkın olduğu birşey (1, 2).

New Orleans felaketinde sistemin "işlemeyebileceği" ihtimalinin göz ardı edilmesinin sonucunu gördük. Herhalde bundan ders alarak, tatbikatlarda gerektiği gibi çalışmadığı farkedilen tsunami ikaz sisteminin iyileştirilmesi için Vali Hanım bütçeden para ayıracağını söyledi.

Ocean Shores'da sahilden ana yola çıkarken yol ağzında tam karşımızda Tsunami Evacuation Route levhası bize sol tarafı işaret ediyordu. Alttaki yazıdan Ocean Shores haritasını bulanlar, yarımadanın Banda Açe'deki kıyı şeridine benzerliğini görebilir.

Tabelayı gördüğümde benim aklıma aynı anda birkaç şey geldi. Felaket filmlerinde panik içindeki Amerikalıların arabalarına binip yolları doldurmaları ve tabii kimsenin bir yere gidemeyip ölmesi; 11 Eylül'de ikiz kulelerde merdivenlerde iniş ve çıkış şeridi oluşturulduğu ve kimsenin yukarı çıkan olmadığı halde o şeritleri ihlal etmediği -tabii akabinde öldükleri ve elbette kulelerde çalışan Türklerin "açıl kenara hemşerim" diyerek çıkış şeridinden aşağı fırlayıp kurtuldukları şehir efsanesi.



*Cümlenin aslı: Kaç! Kaç! Yoksa kötü kedi seni yakalayacak! (Tweety Sylvesterden kaçarken hacıyatmaz kuşa söyler).

24.1.06

Okyanus

Yıllar önce California Dreaming isminde bir film seyretmiştim. Sörf tahtalarını kollarının altına kıstıran yanık tenli erkeklerle parlak bikinili 90-60-90 kızların bütün film boyunca kumsalda hahaha hihihi diyerek koşturdukları (iyiydi bayağı) , en sonunda da gri renkte gökyüzü ve bulanık okyanusu gözümüze sokan ve bizi uzaylının aracından iner inmez "kıble ne tarafta?" diye sorduğunda imamın şakkkk! ettiği papaza döndüren bir sahneyle biten film.

Kıtanın öbür tarafındaki okyanus maceram vasatın altındaydı ve doğrusu mevsim sebebiyle bu kıyıdakinden fazla bir beklentim yoktu. Ama be kardeşim! Bu nedir?


Burası Ocean Shores. Minimini bir kıyı şehri. Sehir derken çekiniyorum aslında çünkü bildiğiniz gibi Amerika'nın idari bölünmesi bizden çok farklı.

Türkiye'de Amerika dendiğinde aslında hemen her zaman federal hükümetten bahsediyoruz. Bush, Merkezi Haberalma Teşkilâtı (CIA), Federal Soruşturma Bürosu (FBI), Kongre (Temsilciler Meclisi ve Senato), Yüksek Mahkeme vs. bütün bu organlar federal hükümetin parçaları. Amerika'daki yerel idareyi Türk insanı sanırım sadece (eyalet) meclislerinden birisi sözde Ermeni soykırımıyla ilgili bir kararı kabul ettiğinde işitiyor. Mot a mot çevirirsem, state (eyalet), city (şehir), town (kasaba), village (köy) var ve bunların idaresi farklı metodlarla oluyor. İdari bölünmeyi karşılaştırmalı olara tarif etmek abes olacak, çünkü ne "county" şehre denk, ne de "city" şehir merkezine, veya ilçeye veyahut köye... en basit örnek olarak eyalet valisini verebilirim, validir ama (Arnold amcayı hatırlayın) seçimle işbaşına gelir. Biz "vali kimdir," diye sorulduğunda Vatandaşlık Bilgisi dersini 10 ile geçmiş öğrenciler olarak "en büyük mülkî amir" diyerek cevabı yapıştırırız.

Dolayısıyla 2000 sayımına göre 3,836 nüfuslu Ocean Shores da şehir oluyor. Gelelim ne menem bir yer olduğuna. 8-10 tane otel, 15-20 tane dükkân var.

Ocean Shores'da yapılacak pek çok sey varmış:) Bunlardan bir tanesinin kumsalda araba sürmek olduğunu söylersem bir fikir vermiş olurum. Listedeki diğer şıklardan iki tanesini daha yazayım; Relaxation (huzur/rahatlama), masaj. Bu durumda bu küçük yerleşim yerinde geçirilecek zamanın saatle ölçülmesi herhalde yanlış olmaz.

Peki yılın bu zamanında okyanus kıyısına gelen Amerikalılar ne yapıyorlar? Çocuklar her çocuk gibi dalgalarla oynuyor.


Genelde Amerikalılar, özelde Kuzey batı Pasifik bölgesi sakinleri ıslanmaktan rahatsız olmazlar. Onun için annelerinin de çocuklarla beraber koşturması bana garip gelmedi.


Suya doğru iki gidip geldikten sonra yapacak bir kaç şey kalıyor. Çocuğu olanlar uçurtma uçuruyorlar


Genç ve maceracı ruhlu olanlar da hummerları olmamasına rağmen Hülya Avşar gibi upuzun sahilde araba sürüyorlar -maalesef belgeleyemedim. Bunun dışında Latin asıllı olduklarını tahmin ettiğim 6-7 kişilik kadınlı erkekli bir grup çekirdek çitleyerek yürüyüş yaptıklarını gördüm. Habersiz çekemedim; izin isterken de ne diyeceğimi bilemedim. Eksik kaldı, şimdi pişmanım.

Tabelalara olan özel ilgim burada da devam etti. Altta sınırları belli bir alanda köpekler tasmasız dolaşabilir diyor. İlk defa bir tabelada "...karar uyarınca" ibaresini gördüm.



Alttaki de yazın burada araba kullanılmaz diyor. (Labor Day -İşçi bayramı- Amerika'da 1 Eylül'de kutlanıyor)

Koskoca (!) Ocean Shores'da şöyle denize karşı oturup çay kahve içilecek tek bir yer yok. Halkı fakir olan bu yerin bende bıraktığı hatıra, yarıdan daha az bir fiyata satılan odundur. Sadece bu sebepten Ocean Shores'dan memnun ayrıldım.

1.1.06

Noel Baba Beni Öpme!

Bir Christmas da geldi geçti. Her şeyin Türkçesi varken, bu günün Türkçe'de karşılığı olmaması tuhaf. Hristiyan Türkler acaba bu güne ne diyorlar?

Geçtiğimiz iki haftada Türkiye'deki gazeteleri takip edenlerimiz bir kere daha süslenen ağacın yılbaşı değil Christmas için olduğunu, Noel Baba'nın da 31 Aralık'ta değil 23 Aralık gecesi bacadan indiğini okudu durdu (sizi gidi cahil Türkler siziii). Amerika'da da "dinimiz elimizden gidiyor," diyenlerle kültür erozyonundan bahsedenler, evlerdeki ışıklı çam ağaçlarını yerden yere vurdular.


Amerika'daki bu tartışmaları bilenleriniz vardır belki. Bilmeyenler için ben biraz bahsedeyim. Herşeyden önce belirtmem lazım; burada bayram kelimesinin karşılığı holiday. 4 Temmuz Bağımsızlık Günü gibi milli bayramlar da, Christmas gibi dini bayramlar da holiday olarak nitelendiriliyor.

Kısa bir süre önce Türkiye'de 'ramazan' ve 'şeker' kelimelerinden hangisinin bayramla birleşerek belirtisiz isim tamlaması yapacağı konusunda epey uzun ve derin bir tartışma vardı. Ramazan'cılarla şeker'ciler bir olup güzelim bayramın (afedersiniz) içine etmişlerdi.

Bu tip gereksiz dertler sadece Türkiye'ye özgü değil. 'Yurdum insanı' tabiri aslında 'dünyalım' olarak değiştirilmeli. Herkes bizim gibi. Gerçek bu. Gariplikler konusunda özgün ve özel değiliz.


Şaşırmayın ama, Christmas vakti Amerika'da radyo ve televizyonlarda iki grup birbirini yedi. "Christmas İsa'nın doğduğu gündür, biz tanrı-peygamberimizin doğumunu kutuluyoruz. Dini sulandırmayın!" diyenlerle, "Christmas sadece dini bir gün değil, Amerikan toplumsal kültürünün bir parçasıdır. Christmas da diğer kutlamalar gibi (Yahudi bayramı Hannuka, ve zenci bayramı Kwanzaa, vs.) bayram/tatil sezonunun (holiday season) bir parçasıdır. Bu yüzden her imge dini değildir. Ben tatilimi istediğim gibi kutlarım; din zorbalığı yapamazsınız, burası özgür bir ülke" diyenler her yerde karşımıza çıktı. Halbuki bana sorsalar güzide köşe yazarı Engin Ardıç'ı okumalarını salık verirdim. Hey gidi koca Mitra, sen nelere kadirmişsin!

Yani plastiklerinin de artık canlıları kadar ilgi gördüğü çam ağacının, Hz. İsa'yla alakası olmamasına rağmen Christmas ağacı diye anılması, bacadan salona hoplayan Aziz Nikolas'ın (Saint Nicholas, Santa Claus) bilumum filmlerde Santa'ya terfi ettiğini görenler için garip değil.

Efendim, bütün bu karşılıklı itiş kakışın ortasında bir de medya en güzel süslenmiş ev yarışmalarını başlatınca, ev başına düşen ampul sayısı tavana vurdu. Apartmanda da, müstakil evde de yaşasalar, ya da üçüncü fotoğraftaki mavi evde olduğu gibi çok fakir bir işçi mahallesinde de otursalar, süsleyen süslüyor.


Nafile! Amerika ikiye bölündü bile: 'Merry Christmas'çılarla 'Happy Holidays'çiler.