31.12.20

"Yeni yılınızı kutlar, sağlık, mutluluk, huzur dolu bir yıl temenni ederim."

1 saat sonra yeni yıla gireceğiz. Yılbaşlarını vur patlasın çal oynasın şeklinde geçiren biri olmadım, ama bu yılbaşı da bir kaç farkla iyice çocukluğumdakilere benzedi. Evdeyim. Dışarda ayaz, soğuk, kar -ve eskinin hava kirliliği- yok. Evde kuruyemiş kokusu portakal kokusuna karışmış. Sokaklar boş, trafik neredeyse yok. Yeni demlediğim çayla saatin 12'yi vurmasını bekliyorum. İki haftadır tebrik kartlarım posta kutusuna düştü, koltuğun arkasına dizdim. Benim yolladıklarım da ulaşmaya başlamış. Amerika'daki adreslere çoktan gitti. Türkiye'de büyük şehirlere yeni varıyor. Geçmiş yıllarda Aralık ortasında yolladığım kartı Şubat ortasında alan oluyordu. Bakalım bu sene nasıl olacak? İşin komik tarafı, kartı alanlar mesaj atıp haber veriyorlar. Bazıları fotoğrafını çekip gönderiyor. Kendimden biliyorum. Elinde tutup yazılanları okumak kadar zevkli bir şey yok. 

Amerika'nın bir geleneğini yazıvereyim o zaman. Geçmişte nasılmış tam bilemiyorum ama Noel mektubu (annual Christmas letter) diye bir şey var. Aileler bütün bir yıl yaşadıkları olayları, gelişmeleri özetleyen bir mektup gönderiyorlarmış. Bana hâlâ bu şekilde mektup gönderen bir tanıdık var. Seyahatlerinden, doğum ölüm gibi olaylardan, varsa bir başarıdan bahsediyor. Şimdilerde bu mektuplar iyice kısalmış, kartın arkasına eklenen bir paragrafa sığdırılıyor. Bazıları hiçbir şey yazmıyor. 

Anladığım kadarıyla internetin hayata iyice yerleşmesiyle, tebrik kartları da fotoğraflı olarak toptan sipariş edilir olmuş. Şimdilerde gözlemlediğim kadarıyla Şükran günü civarında aile fotoğrafları çek(tir)iliyor. Bunlar Aralık başında basılıp Noel'den bir kaç gün önce adreslere ulaşacak şekilde postaya veriliyor. Şükran günü haftasında uyumlu renklerde giyinmiş ailelerin sonbahar renklerini yansıtan güzel mekânlarda profesyonel fotoğrafçılara poz verdiği çekimleri görmek son derece olağan. 

Gelen kartlardan bir kaçı

Bütün Amerika birbirine kart yollamıyor elbette. Görüntülü görüşmek varken kart atmak, teşbihte hata olmaz, streaming yerine plaktan müzik dinlemek gibi. Hepsinin tadı ayrı. 

...

Yeni yıla girmemize az kaldı. Biraz sonra geri saymaya başlayacağım. Bu yılı sağlıklı (fiziksel ve akıl sağlığımı koruyarak) geçirdim. Ailemin arkadaşlarımın desteğini gördüm, onlara destek olmaya çalıştım. Uzakları yakın eden interneti bulan (DARPA sözüm sana:)), benim gözümde çamaşır, bulaşık makinelerini icat edenden daha muteber. Aşının 2021'i beklemeden geliştirilip üretime geçilmesi çok büyük bir sürpriz. Bana ümit verdi. 

Yeni yıldan ümitliyim. 

28.12.20

İyisiyle Kötüsüyle

Neredeyse bütün sene bütün dünya bir hayat hesaplaşmasına giriştiği için, herkes yorgun. Bloglarda bu yıl ne yaptım/seneye ne yapacağım yazıları neredeyse yok gibi.

Goodreads'te kendime biçtiğim kitap sayısına ulaşamadım. Şu 4 günde 7 kitap bitirmezsem başaracağım da yok. Düşününce, imkânsız da değil çünkü listede çitlembik polisiyeler var. Aslında hedefi tutturamamamın suçu bende değil. Listeme eklediğim kitapların bazıları sıkıcı çıktı. (Ne?? Eh, silmeden yazacağım diye yola çıkınca insan kendini böyle köşeye kıstırıyor, neyse çevireceğiz bir şekilde.) Ben onları okumaktan sıkılmadım yani, kitaplar sıkıcıydı. Neyse, mutad olduğu üzere bu yılki kitap sayısını gelecek yılın hedefi yapacağım. Yani seneye Allah kerim, kerimin kuyusu derin. 

...

Unutulmayacak anlardan biri, akşam üzeri parkta katlanır sandalyeye oturuyorken, kafasını uzatıp elimdeki sandvice bir göz atan şu arkadaşın yanımda belirdiği andı:

Kendisine bir isim veremeden kayboldu.

Kar yok, soğuk yok. Karlı yerlere gidemiyoruz. Hava sıcaklığı dışarda hâlâ 12-13 derecede seyrederken evde bir köşeye elyaf sayesinde kar yağdırdım. Ayrıca pencereyi bir kardan adam ile etrafına serpişmiş küçük kar topları yapıştırmak suretiyle ilkokul 3. sınıf usulü süsledim. Bir tek Hoşgeldin 2021 yazmadığım kaldı.  

Meraklıları bu küçük bibloları toplayıp bir kasaba yaratıyor. 

Dün hemen hemen hiç okumadığım bir köşe yazarının yazısını okudum. Hani şu her paragrafı bir cümle den ibaret olan ve arkasına muhakkak ya ünlem ya üç nokta koyup ''vurucu etkisini'' arttıran yazarlardan biri. Pek de meşhur, sevilir. Almanya'nın aşı takvimini açıklamış ve Türkiye ile mukayese etmiş. Yazı tarzını bir tarafa koyarsak, sağlık bakanlığının bütün nüfusu aşılama işini beceremeyeceğini açıkça göstermiş. Bilmediğimiz bir şey değildi ama bazen malumun ilâmı şart oluyor.  Çok üzücü, moral bozucu, kahredici bir durum. Ben bir birey olarak devletin beni, yani sıradan vatandaşını koruyamadığını ve hizmet veremediğini özel bir olayla daha önce tecrübe etmiştim, onun için bana sürpriz olmadı. Yine de insan daha iyisini istiyor, bekliyor. Bir Alman disiplini, planlaması beklemesek bile bir beklenti var. Twitterdan her gün sayı açıklamak iş değil... Amaan, bunlar hepinizin bildiği şeyler, artık konuşmaktan bıkmışsınızdır. Ama tam aşının gönderileceği zaman Türkiye'deki Uygurların Çin'e iadesi için bir anlaşmanın 4 günde hazırlandığını, Çin Meclisinde onaylandığını ve TBMM'de onaylanmak için beklediğini duyunca... Hayalkırıklığımı ve öfkemi tarif edecek kelime bulamıyorum. Meclis anlaşmayı onaylarsa o insanların akıbetinin ne olacağını hepimiz biliyoruz. 

Aşı işine dönecek olursak buradaki, yani Amerika'daki durumu düşündüm. Eğer schadenfreude kullandığınız bir savunma mekanizmasıysa, bilin ki burada da durum o kadar iç açıcı değil. Amerika bir prosedürler memleketidir. Bir iş yapılacaksa zamanın yüzde yetmişi planlama ile geçer, prosedürler yazılır, ondan sonra kalan yüzde otuzluk zamanda iş yapılır. Bunu en iyi karantina sırasında ilköğretim okullarının işleyişinde gördük. Daha önce de biraz yazmıştım herhalde. Mart'taki ilk kapanmada velilere ''çok bir şey beklemeyin, biz de öğrencilerden bir şey beklemiyoruz'' mealinde bir şeyler söylediler. Bazı okullar karnelere not yerine pass/fail yani geçti/kaldı girişi yaptılar. Sonra okulların güzün açılmayacağı kesinleşince bütün yazı dönemi planlayarak geçirdiler. Hatta planları yetiştiremedikleri içini ilk hafta da boş geçti. Ama sonrasında sıfırdan oluşturdukları prosedürleri harfi harfine uygulayarak bir sömestreyi tamamladılar. Yarın öbürgün böyle bir krizle karşı karşıya gelirlerse bu yarattıkları prosedürleri kullanarak yeni sistemler inşa edecekler. Amerikan aklı böyle çalışıyor.

İyi hoş da, -ismi lazım değil- şimdiki başkan, teamüllerle yürüyen devir teslim sistemini allak bullak ettiği için devlet kurumlarının işleyişi sekteye uğradı. Her şey gecikiyor. Normalde alt kurumlarda yeni döneme geçiş işlemlerinin çoktan başlamış olması lazımdı. En son arkadaş Kongrenin zor bela çıkardığı kanunu imzalamayacağım diye 2 gün direttiği için halka yapılan 600 dolarlık yardım tehlikeye girmişti. (Sonunda imzaladı.) 9 aydır sağlık sisteminin çarpıklığı altında ezilmiş insanlar, artık sosyal devleti aşağılayıp gururla ''bizim ülkemiz welfare state değil'' diyemiyorlar. Sosyal devletlerin kendi vatandaşlarına verdikleri hizmeti görüp, kendilerinin zengin devletin fakir halkı olduklarını anlamak ağır geldi. Fakir derken maddî anlamda değil de, aldığı hizmet açısından fakir demek istiyorum. 

Neyse, 23 gün sonra mevcut başkanın esamesi okunmayacak. Amerikalı eski başkanları aynı yukardaki biblo gibi, önemli günlerde görmeyi sever, yoksa unutur gider.

Madem bu postu yazdım, kendime tatil vereyim, gidip biraz TRT'nin yılbaşı programlarında gezinip anılar denizinde mutlu mesut boğulayım.