27.1.21

Aşı verileri

 Bir de 'microblog' deneyelim.

Amerika'nın bir özelliği de çoğu şeyi ayan beyan yapmasıdır. Bunu, benim incelediğim zaman aralığında, en çok silahlanma konusunda gördüm. Soğuk Savaş sırasında ilk zamanlar Sovyetler Birliği'nin (tabii ki !tabii ki!) yalan söylemesine ve kandırıkçılık yapma☺ kabiliyetine şaşırıyorlarmış. 

Elbette Amerika'nın devlet sırları var, fakat çoğu belge belli bir süre sonra açıklanır.  Başkanlık belgeleri gibi daimi tarihi değeri olanlar hariç hemen hepsinin 25 yıl sonra otomatik olarak gizlilik derecesi kaldırılır. Meraklıları detayları Adalet bakanlığı sitesinde bulabilir. Türkiye'yi sormayın, bilmiyorum. Çok şey değişti😔

Bir dönemin baş rol oyuncuları. Sevgimiz, saygımız baki.

Salgın sırasında da Amerika genelde açık ve dürüst davrandı diyebiliriz. Geçen yılki siyasî çatışmaları bir tarafa bırakırsak, ülkenin uluslararası imajını zedeleyeceğini, içerde devletin gücüne halel getireceğini bildikleri halde geleneksel yaklaşımı devam ettirdiler ve bulaşma oranlarını çatır çatır açıkladılar. Aşı konusunda da aynı şeyi yapıyorlar: 

1990'larda CDC ve FDA tarafından ortaklaşa yönetilen Aşıya Tepki İhbar Şebekesi olarak çevirebileceğim (Vaccine Adverse Event Report System - VAERS) bir erken uyarı sistemi kurmuşlar. İsteyen hazırlanmış tablolara haritalara bakabiliyor, isteyen ham veriyi indiriyor. 

Verileri bilim adamlarına araştırmacılara insanlık namına sunuyorlar. Peki biz sıradan vatandaşların ne işine yarayacak? Maalesef bazı iflah olmaz gerizekâlılar önüne gelen her şeyi üç like için dünyaya yaydığından, artık hepimiz birer epidemiyolog, immunolog, veri analizcisi olmak zorunda kaldık. Önümüze gelen haberleri ve yorumları teyit etmek için bu kaynaklara ihtiyacımız var.   

Pek de mikro olmadı, idare edin.

26.1.21

"It is wonderful how much news there is when people write every other day;  if they wait for a month there is nothing that seems worth telling."
                                                                            Penny Plain, O.Douglas


O. Douglas amca (ya da Anna hanım diyelim) böyle demiş ama her şeyi yazınca da olmuyor. 

Ben blogu çektiğim cici fotoğraflarla beziyorum ama neye yarar?

Beş gün önce buranın polisi, bir adamın karakola gelip cinayet işlediğini itiraf edip teslim olduğunu, adamı hemen tutuklayıp eve polis yollandığını ve maalesef adamın eşiyle 6. sınıf öğrencisi kızının cansız vücutlarını bulduklarını açıkladı. 

Cinayet, kamuoyuna açıklanmasından bir gün önce, oturduğumuz yerin iki sokak altındaki bir evde işlenmiş. Katil yazılım mühendisi, karısı okulda davranış terapisti, kızı da ortaokula yeni başlamış bir çocuk. Aile, buranin sakinlerinin çoğu gibi göçmen. Polis açıklamada annenin adını yazıp kızın adını gizledi. Tabii yazmama gerek yok, çıkan haberlerde de küçük kızın adı yer almadı. 

Toplumu yaralayan felaketlerde okuldan velilere destek verici ve yönlendirici mahiyette mektuplar gönderiliyor. Daha önce kongre binasında baskın olduğunda da olayın ertesi günü okuldan konuyu çocuklarla nasıl konuşmak gerektiğini açıklayan, demokrasi ve değerlere vurgu yapan bir eposta, ihtiyaç halinde başvurulabilecek kaynakların listesiyle birlikte yollanmıştı. 

Bu tip haberler öğrencilerin arasında saatte 300 km hızla yayılıyor. Dolayısıyla okul yönetimi aileleri hazırlamak için çabuk davranmak zorunda. Polisin okulla irtibata geçmesinden cinayeti kamuoyuna bildirmesine kadar geçen kısa sürede, okul müdürü kayıp haberini veren ve psikolojik desteğe ihtiyacı olan velilere, öğrencilere ve çalışanlara okulun destek sağlayacağını bildiren bir eposta gönderdi.

Ertesi gün okuldan müdürün imzasıyla bir eposta daha geldi. Kaybettiğimiz öğrenciyi anmak isteyenlerin sokağa bakan pencerede bir mum yakabileceklerini, yanına bir oyunca ayı ve kızcağıza yazılmış bir not koyabilecekleri yazıyordu. Çocukların üzüntülerini farklı şekillerde yaşayıp farklı davranışlarla gösterebileceklerini, konuşmak isteyenler için okuldaki rehberlerin hazır olduğunu tekrar tekrar belirtildi. 

Salgın boyunca zaten dehşet boyutlarda olan ev içi şiddetin iyice arttığı (ABD, Türkiye) hepimizin malûmu. Zavallı kadın, zavallı kızı. Bir aile yok oldu.

22.1.21

Dökülen inciler

İşin doğrusu şu ki, yaklaşık iki haftadır bulutların üstünde gibiyim. Belki de 2020'nin bitişinden o kadar çok bahsedildi ki, normalde yeni yılın takvim değişikliği olduğunu düşünmeme rağmen bende değişik bir ruh hali yarattı. Elbette halimden şikayetçi değilim. Umarım yıl boyu devam eder. 

Dünyanın bu yakasında kış hâlâ yok. Gelmiyor. Evvelki gün sıcaklık 20 dereceydi. Dün gece biraz yağmur yağmış, ıslak asfaltı görünce eski bir dostu görmüş gibi sevindim. Ankara'dan gelen kar fotoğraflarına içimi çekerek baktım, doğu yakasındaki arkadaşlar da kar fotoğrafları yolladılar. Bizde ise mavi gökyüzünden başka bir şey yok. Durun nankörlüğü de karakter özelliklerime ekleyeyim. 

...

Herkes Bernie Sanders'ın eldivenlerinden bahsediyor ya, aslında bir de Kamala Harris'in incileri meselesi var. Şaşkınlıkla takip ediyorum. Demokratların bu tip yaklaşımlarını da çok ilginç buluyorum. 

Eşyaya bağlanan anlamların değişmesi kolay değil. Gel gör ki, artık durup değerledirmeye bile vaktimizin kalmadığı hızlı hayatımızda her şeyin hikâyesi yeniden, yeniden yazılıyor. Mücevherin siyasetteki anlamı da bundan nasibini alıyor demek ki. Bugüne kadar inci takmak, zarafet kadar muhafazakârlıkla de eş anlamlıydı. Amerika'da Cumhuriyetçi politikacıların eşleri genelde inci kolye (küpe, set vs.) ile boy gösterir. Hoş Jacqueline Kennedy'nin üç sıra kolyesi başta olmak üzere boynundan çıkarmadığı incileri de hemen akla gelmiyor değil, ama inciyi onun tarzını tamamlayan bir aksesuar olarak görmeliyiz. Benim bahsettiğim  Baba Bush'un eşi Barbara'nın incileri gibi tek başına dikkat çekenler. İşin ilginci inci takan kadın tanımı liberallerin Cumhuriyetçi kadınları aşağılama aracıydı. Bir örnek bulayım derken 25 yıl öncesinden gelip karşıma çıkan cümle: "the women dressed in oatmeal-colored suits with latches of pearls at their throats, the men balding and sedate" (Yulaf (sarımtrak beyaz) renginde takımları ve boğazlarında dizi dizi incileriyle kadınlar, kellemiş ve uyuşuk erkekler). Bu yazıyı siyasete yakın olanların -bilmiyorlarsa- ilginç bulacaklarına eminim, çünkü yazı o zaman Cumhuriyetçi bir politikacının eşi olan -ve sonradan meşhur internet sitesi Huffington Post'u kuran- Arianna Huffington'la ilgili. Nereden nereye.  

Biraz zorlasak, şimdilerde modern kültüre ayak uydurmaya direnenlerin mücevheri bile diyebiliriz (bayağı zorladım, evet) Ama bu söylediğimin geçerli bir yanı da var. İncilerini kavramak (pearl clutching) son zamanlarda feminist hareketin etkisiyle sıklıkla kullanılan alçaltıcı bir sıfat/fiil haline de gelmişti. Beyoğlu'na kravatla inenlerin döpiyesli eşlerinin sokakta öpüşenlere bakarken yaptığı bir hareket olarak düşünebilirsiniz. 

Kötü bir benzetmeydi.

Kamal Harris'in incileri üniverstedeki kulübüne bir selam olarak gösteriliyor. Bu üniversite kulüplerine adlarını Yunan alfabesinden aldıkları için kısaca Greeks diyorlar. Harris'in klübü (Alfa, Kappa, Alfa - AKA)'in üyelik aidatının çok olduğunu zannetmiyorum ama dudak uçurtan üyelik aidatları olan klüpler var. 

Velhasıl, her yer gibi Amerika da değişiyor demek isterdim. Ama Garp cephesinde değişen bir şey yok


6.1.21

Capitol'un işgâli


Anlatmaya gerek yok, görüyorsunuz.


Embed from Getty Images