11.2.06

Böbür böbür böbürlen...

Bu sefer plakayı değil, çerçevesini okuyalım:

''Benim torunlarım senin torunlarından daha tatlı.''

7.2.06

Coni



İlber'in yazısını okuyunca artık bir anıt mezarlığına dönmüş olan the National Mall'daki Vietnam anıtında çektiğim bu fotoğraf aklıma geldi. Bir Vietnam gazisine yeğeninin mektubu. Mektupta ufaklık -Vietnam'da değil de, savaştan yıllar sonra ölen ve kalbi Vietnam'da kalan- Coni amcasını çok özlediğini, ülkesi için yaptıklarından dolayı gurur duyduğunu yazmış.

Vietnam anıtının yapılış hikâyesinin filmi de çekildi elbette. Bu duvar önünde her daim böyle mektup, çiçek, fotoğraf, çoğu zaman bayrak bulunuyor.

6.2.06

Bak Postaci Geliyor

Bildiğim kadarıyla hemen hemen 20 yıl boyunca bizim mektuplarımızı aynı postacı getirdi. Hiç ismini merak etmedim ama arada karşılaştığımızda sohbet ederdik, kademe değişikliğini almak (maaşını arttırmak) için Açık Öğretim'de ev ekonomisi okuduğunu anlatmıştı. Postamızı hiç aksatmadı; abone olduğum (renkli ve resimli) dergilerin bazı sayılarının hiç gelmemesinin onun değil komşuların "hatası" olduğunu biliyorum. Ne dergiler uçtu öyle... N'apalım, canları sağolsun. Rahşan affı varken ben mi affetmem diyeceğim?


Üstünde siyah PTT yazan sarı posta kutularını hatırlıyor musunuz? Buradakiler mavi.

Amerika'da posta hizmetleri mükemmel işliyor. Hiç bir mektubunuz kaybolmaz, kutuya attığınız zarf kesinlikle yerine ulaşır. Amerika içi normal bir zarf 39 cente (2 centlik zam yeni geldi) gider. Şehiriçi - şehirlerarası ayrımı yok. Pulun arkasındaki yapışkanın tadını sevmeyenler, merak etmeyin. Pullar etiket gibi, ıslatmadan yapışıyor.

Eğer postaneye kadar gitmek istemezseniz önünüzde iki şık var. Mektubunuzu bu mavi kutulardan birisine atabilirsiniz, ya da evinize gelen postacıya verebilirsiniz. Yani posta kutunuz hem size gelen mektuplar, hem de sizin gönderdiğiniz mektuplar için kullanılıyor. Mavi posta kutuları ise her mahallede, şehir merkezlerinde, bazen postanenin 2 metre ötesinde var.


Gelelim burada yazılanları açıklamaya. "Posta hırsızlığı federal suçtur," cümlesinin altını çizmişler. Şimdi motorcuların arka ceplerinden sarkıttıkları (nedense hep kırmızı) mendilleri ağızlarına bağlayıp dakşan! dakşan! posta arabalarını soyan haydutları hatırladım.
"Collection Times" posta kutusunun hangi gün ve saatlerde boşaltıldığını bildiriyor. İnanmazsınız ama hakikaten o saatte bir postacı gelip kutuyu boşaltıyor. Ne erken, ne de geç. Bütün posta kutularında bu bilgi var.

Posta arabalarının fotoğrafını da çeker çekmez buraya ekleyeceğim. Onun için bizim Ukrayna'lı postacı Nataly'yi yakalamak lazım. Nataly tatlı bir kız; bu zamana kadarki postacılarımdan farklı olarak, Noel'de bir tebrik kartı yolladı. Ramazan bayramında harçlık isteyen davulcular gibi burada da Noel'de hizmetinden istifade ettiğiniz kişiler kendilerini "bir şekilde" hatırlatıyorlar. Pek çok başka örnekte olduğu gibi bahşiş isteğe bağlı olmaktan çıkıp bir çeşit mecburiyet halini alıyor. Vermezsen birşey olmaz, alan adama da kötü gözle bakılmıyor. Bizim postacıların bayramda böyle bahşiş aldığını düşünün.


EK (11 Şubat): Apartman dairelerinin posta kutularına örnek aşağıda. İlk fotoğrafta çöp kutusunun üstündeki kutu giden posta için. Arkada dizilmiş olanlar da her bir dairenin gelen posta kutuları. İkinci fotoğrafta örnek olarak açılmış, içi dolu bir kutu görüyorsunuz. Üçüncü fotoğrafta görülen kilidi çevirince, arkadaki bütün kutular vasistas gibi açılıyor.

EK'e düzeltme: Pardon, aslı şöyle imiş: Postacı minik sarı kutuyu açıp içinden buranın anahtar(lar)ını çıkarıyor. O anahtar(lar)la posta kutularını toptan açıyor. Böylece postacı tek bir anahtar taşıyor.


EK (11 Mart): Müstakil evlerin posta kutularına örnek de budur. Evin numarası (4907) kırtasiyeden alınmış çıkartmalarla yapılmış. Kutuya gönderilecek mektup koyunca yandaki kırmızı kolu kaldırmak lazım ki, postacı anlasın.

4.2.06

Plaka ama...

Bu plakayı gördüğümde elbette aklıma Manowar geldi. Hey gidi günler deyip kameraya davranmıştım ki, arabanın sağındaki bayrağı gördüm. Heavy Metalden Irak'a geçiverdik.

Telefon teli

Iki önceki fotoğraflar trafik lambalarında dikkatimi çeken detaya dair idi, bunlar da o trafik lambalarının 10 metre ötesindeki (olmayan) jetonlu telefonun fotoğrafları.


Amerika'daki kart sistemi yok, jeton da satılmıyor. 5 cent (nickel), 10 cent (dime) ve 25 centlik(quarter) bozuk paralar ile arama yapılıyor. Aslında bir de 1 cent var ama telefon kabul etmez onu. Zaten yolda düşüren dönüp almaz, öyle bir bozuk paradır.


İki yana koyduğum fotoğraflar aslında çok sık karşılaştığım bir görüntü değil. Benim kullandığım telefonların tamamında siyah kalın ciltli telefon rehberi bile vardı.

2.2.06

40 yaşındayım. Param var.

Amerikalıların kendilerini ifade ediş yeteneği dikkate değer. Hayatlarında ne olup bitiyorsa 3-5 harfle plakalarından anlatabiliyorlar.

Bir süre önce kuzeybatı Pasifik bölgesi yağmur ve soğukla cebelleşirken kaçıp kendilerini Las Vegas'ta bulan Özden ve Kansu, orta yaş (midlife) yazan plakayı fotoğraflayıp bana gönderdiler (teşekkür ederim). Herkesin orta yaş krizleri 2005 model Corvette'li olsun demek isterdim, ama duyup da hak verdiğim bir cümleyi de yazmadan geçemeyeceğim: "Saçlarım ağardıktan sonra BMW'm olmuş neyime".