16.11.05

Eski tüfek

Eklediğim bu fotoğraflar yazın Roy'un bana yaptığı bir jestle ilgili. Tabanca ve jest yanyana gelmeyecek iki kelime olsa da başka türlü ifade edebileceğimi sanmıyorum.

Roy eski tüfekle atış yapmayı öğretmek için lisans almış. Onları ziyaret etttiğim bir gün beni yakındaki tarlalarına götürüp atış yaptıracağını söyleyince heyecanlandım. Çünkü ABD Anayasasının vatandaşlarına tanıdığı haklardan birisi (Second Amendment) silah bulundurma hakkı, ki siyasette kürtajla beraber (1) (2) en çok tartışılan konulardan birisini oluşturuyor. Silah bulundurma ve kullanma izninin sınırlandırılması (gun control) seçim zamanlarının en ateşli tartışma konularından birisi. Colorado'da iki öğrencinin arkadaşlarını ve öğretmenlerini kurşun yağmuruna tuttuğu gün neredeyse dün gibi. Okullarda silahlı saldırının münferit bir olay olmadığını biliyoruz.

Bütün bunları düşünüp de "acaba tüfekle atış yapmak ister miydin?" diye sorulunca cevap elbette evet oluyor. Roy kamyonete bir 30'luk bir 45'lik tüfek ve bir tabanca'nın yanına barut ve mermilerle diğer gerekli malzemeleri koydu, ben de Chris ve Courtney'le beraber kamyonetin arkasına binip açık alana gittim. Alta Chris'in tabancayla atış yaparken bir resmini koydum. Yeşillikler arasında koruyucu gözlük ve kulaklıklarımızla kağıttan bir hedefe ateş ettik. Yani bira içip boş şişelere ya da konserve kutularına ateş etmedik, ama olsun.



Bu ağızdan doldurmalı antika silahlarla uğraşmak küçükken kışın tepeden aşağı naylon torbayla kaydığım günleri çağrıştırdı. 5-10 saniye kayıp sonra 40 saat tepeye tırmanırkenki gibi 1 saniyelik atış için beceriksiz ellerimizle 2-3 dakika silahı doldurduk.

Courtney'i konu mankenliği yaptığı silahı doldurma sürecininin resimli açıklamalarını aşağıda bulabilirsiniz:





Silaha konulacak barutun miktarını minik ölçek kabıyla ayarlıyoruz. Sonra bu kaptan tabancanın namlusuna barutu döküyoruz.


Ateşlemenin sağlanması için önceden kesilip hazırlanmış yağlı paçavrayı namlunun ucuna koyup, üstüne mermiyi yerleştiriyoruz.


Daha sonra gördüğünüz tokmağın yuvarlak ucuyla mermiyi sıkıştırıp sapıyla içeri itiyoruz.


Akabinde daha uzunca bir sopa ile mermiyi iyice içeriye sokuyoruz. Artık tabancamız ateşe hazır.

Mermiler nasıl diye merak edenler için bu fotoğrafı koydum. İlk atışlarımda elbette hedefi değil, dayandığı odunu tutturabildim. Merminin odunu parçalayıp geçtiğini görmek kendimi pek iyi hissettirmedi.



Bu tüfeklerle savaşmanın nasıl olduğunu düşünün. Belki tüfek icat olunca mertlik bozulmuş ama -napalmlar falan- savaşta mertlik çoktan dünya yüzünden silindi.

Son bir yorum: Filmlerde kötü adamları tak! tak! diye ateş ederek vuran esas oğlanın arkasında tüfeği dolduran insanlara saygım arttı. İsimsiz kahramanlarmış onlar meğer.

8.11.05

Algıda Seçicilik


Bu fotoğrafa bakanların bazısı arabaya (belki arka camdaki yapıştırmaya), bazısı da arka duvardaki resme dikkat edecek.

Sevgili Houston ya da Roketten Sağa Dön

Fremont mahallesinin orjinal çıkıntılarından örnek vermeye devam ediyorum. Biz ne kadar sonuca odaklı bir toplum isek (hatice değil netice), Amerikalılar da o kadar sürece önem verir. Okulda Fen dersi projesi hazırlayanlara "hişt olm, çalışmıyo bu!" demezler. Oturup, nasıl yaptığını anlatırken dinlerler, dinlettirirler.

Bu blogun içeriğiyle doğrudan alâkalı olduğuna inandığım, dolayısıyla da en sevdiğim örnek kaynağım olan filmlerden örnek vereyim. Şimdilerde televizyon filmleri, sinema filmleri çekilirken bir de "Bilmemne filmi nasıl çekildi? - (Re)Making of ..." hazırlanıyor. Maşallah bu yapım hikâyeleri de film kadar uzun oluyor.

Velhasıl kelâm, roketi binanın köşesine dikmişler, hikâyesini de alttaki panoda gördüğünüz gibi fotoğraflarla beraber belgelemişler.


İngilizce ile uğraşmak istemeyenler için yazayım: Mahalle dünyanın merkezi ilân edilince işin anıtsız olmayacağını düşünen Fremontlu İşadamları Birliği başka bir mahallede Soğuk Savaş kalıntısı bir roketin parçalanacağını duyundca "Hah!" demişler, "Bulduk anıtı." Amerika'da hemen hiçbir şey bedava olmadığı için roketin sponsorları var. Listenin çoğunluğunu mahalledeki dükkânlar oluşturuyor. Ama arada dükkân degil insan isimleri de göze çarpıyor ki, ben onları merak ediyorum.


Bunca teraneden sonra işte roket:

1.11.05

Vladimir İlyiç Ulyanov ve Cemaati


Sakinlerinin "Dünyanın Merkezi" olarak adlandırıkları Fremont'taki meşhur heykel önünde yorulmuş zombiler. Bir de roket var, onu da ekleyeceğim.
Fotoğrafta pek belli olmuyor ama sarı saçlı olan kadın 8-9 aylık hamile.

Cadilar Bayrami

Amerika'da Cadilar Bayrami (Halloween) kutlandı.



Türk cadıları bu günü idrak ederken, Amerikan cadıları ne yapıyorlardı?


Bu yıl bu taraflarda 'zombie' olup caddede volta atmak modaymış.



Amerikan günlük hayatla ilgili Türkler tarafından yazılmış iki satır okuduysanız, ya da burayı ziyaret etmiş birinin "ben Amerika'dayken..."lerini dinlediyseniz, Amerikalıların 1 metre öteden geçerken bile pardon dediklerini ve çok gerekmedikçe birbirlerine dokunmadıklarını bilirsiniz. İlerleyelim beyler diye birşey yok burada. Kuyrukta kaynak yapma gibi davranışlar bile sert bakış veya baş önde duyulmayacak bir sesle homurdanmaktan başka bir tepkiyle karşılanmayabiliyor.




Ama zombie olunca karakterleri değişiyor, arabalara el kol hareketi yapabiliyorlar. Kaldırımda karşımdan gelirken ellerini bana uzatıp "heee heee" diye ayak sürüyenler görmedim değil:)


Herhalde yerel kanallardan birine haber oldular.