28.6.05

Gel kızım seni gezdireyim

Amerika'daki otoyolları hiç değilse filmlerden biliyoruz. Sağlı sollu 4 hatta bazen 6 şeritten oluşan yollar gökyüzünden bakılınca bile büyük görünüyor. Tabii arabaların hızı da cabası. Her ne kadar otoyolda hız sınırı 60 mil (100 km'den az) olsa da trafiğin hızı genelde ortalama 70 ile 75 arasında oluyor (110-120km).

Otoyolların banliyölerle şehir arasında kalan kısımlarında HOV (high occupancy vehicles) şeritleri var. Sabahları sıkışan trafik yüzünden bu sistemi getirmişler. Bu şeritleri arabanın içinde 2 ya da daha fazla insan varsa kullanabiliyorsunuz. İşte yolda en sol şeritte bu motosikletliyi görünce herşey bir tarafa dumura uğramamım sebepleri bunlar.



Bu yazıya konu olan resimdeki yolcu herhalde 10 yaşlarında olacak bir kız çocuğu. Yanlarında geçerken kız kafasını çevirip baktı, pek korkuyor gibi görünmüyordu. Herhalde altında kaymasın diye havlu konduğu içindir. Haa, geride kalmadılar tabii, daha da hızlanıp bizi geçip gittiler.

23.6.05

Eskici

Sokakta yürürken eskıcı dükkânının önünden geçiyordum. İçeri girip dükkân sahibi amcayla sohbet edip fotoğraf çekmek için izin istedim.



Dükkânın bu kısmında ne ararsanız var: Eski saatler, yüzükler, milâddan önce kullanılmış radyolar...


Ama benim fotoğraf çekme sebebim aşağıda.








22.6.05

Özelleşmiş devlet dairesi

Geçenlerde bir vakit DMV'den bahsetmiştim. Araba ile ilgili işlemler yapılıyor, yeni plaka almak, arabayı kaydettirmek, ehliyet almak gibi işler burada hallediliyor.


Bu fotoğrafları çaktırmadan çektiğim için kadraj iyi değil. Mesela sağ tarafta 10 kişilik bir kuyruk vardı. Fotoğrafın sağındaki kilitli kapı galiba tuvalet.

Gişenin arkası bizim devlet dairelerine o kdar benziyor ki (çalışanların hepsi kadın, şefleri masada oturmuş sorularını cevaplıyor, arada da saçlarını geriye atıp telefona sarılıyor), insanın gözü Atatürk resmi arıyor.

7.6.05

Yangın olur, biz yangına gideriz

Bu olay 17 Nisan saat 17.49'da vuku buldu. Karşı komşu bir Çinli (idi). Dolayısıyla her gün kapının önünde insanı susam yağıyla yapılmış Çin yemeğinin ağır kokusu karşılıyor. Günlerden bir gün, bu arkadaş, mutfağında minik çaplı (ufak bir tavanın içinde) bir yangına sebep oldu. Türk usulü yangın söndürme çalışmamız (zaten lavaboya taşınabilmiş olan tavaya yangın söndürme aletini tutup, sonra da duman çıksın diye pencere açmak) henüz tamamlanmıştı ki, Çinli komşunun benim kapımı vurup help! help! dediğini duyan Amerikalı komşuların 911'i araması sayesinde 30. saniyede önce kırmızı bir jip, arkasından polis ekibi eşliğinde itfaiye arabası geldi.



İtfaiyeciler ortada birşey olmadığını görünce genel kontrol, rapor tutmak vs. işleri yapmaya başladılar. Bir itfaiyeci evin içine kocaman bir vantilatör sokup dumanı iki dakikada dağıttı. Bu susam yağı çok duman yapıyormuş. Komşunun boğazı dumandan tahriş olduğu için bir de sıhhiye ekibi çağrıldı, kıza oksijen verildi. Bu arada kalan ekip de dışarda sohbete koyuldu.



İtfaiyeciler de -ki bunlara toplumsal cinsiyet kavramı konusunda fazla hassaslaşan Amerikalılar artık fireman değil firefighter diyor-, polisler de (afedersiniz) izbandut gibiler.


Sonra hepsi arabalarına binip gitti.

5.6.05

Ağaç yaşken eğilir

Apple dükkânında daha okula başlamamış çocuklar. Anababaları kendilerine oyuncak bakadursun onlar mutlu mesut vakit geçiriyorlar.

Pazarlama taktiği

Dikkatimi iki şey çekti; birincisi, vitrin mankenleri ne beyaz, ne siyah ne de Asyalı. Çok değişik melez hatlara sahipler. İkincisi (zenci) çocuk hiç de sevimli değil, duruşundan hırçınlık akıyor.

Güllü?

Portland Polis Müdürlüğü. Fotoğraf Pazar günü çekildiği için ortada kimse yok.

3.6.05

Portland, Oregon

Portland Amerika'nın en güzel şehirlerinden biri. Diğer şehirlerden farkı, şehir planlaması açısından güzel ve düzenli olmasının yanında, canlı ve renkli olması. New York'u hariç tutuyorum, çünkü New York'a bakıp işte Amerika budur demek mümkün değil. Neyse Portland batı kıyısında Oregon eyaletinde en bilinen şehir olmasına rağmen eyaletin başkenti değil Başkent Salem.

Şehir Belediyesi gülü logo olarak kullanıyor, zaten Portland Gül Festivali de bayağı meşhurmuş.


Bizde her şehirde Atatürk Bulvarı (ya da Cumhuriyet Caddesi) ve Vali konağı (ya da Adalet Sarayı) varsa bunlarda da Union Station var. (New York'taki Penn Station ve Grand Central var, Grand Central bildiğim kadarıyla Vanderbilt ailesine ait.)



Portland'da 1900'lü yılların ilk çeyreğinde yapılmış pek çok bina var. Tabii Amerikan ölçülerinde bunlar "ancient" (Anekdot için Şenay'a teşekkür ederim).




Benim için Portland'ın en ilginç yeri bir kitapçı idi: Powell's Şehrin içindeki Powell's City of Books fotoğrafı altta. Göreceğiniz gibi yarım bloğu kaplayan kocaman bir kitapçı. Özel ve güzel tarafı, kullanılmış kitaplarla yeni kitaplar birarada raflara dizilmiş, bütçeye ve isteğe göre istediğinizi alabiliyorsunuz. Türkiye ile ilgili kitapların olduğu rafların fotoğrafını çekmediğim için pişman oldum.


Mevsim yaza döndüğünde her hafta sonu panayır kuruluyor. Mahalli sanatçılar (daha çok cam, tahta, metal işleyenler vardı) ürettiklerini sergileyip satıyorlar.






Bir kaç kare






Bu nedir?



Asma kilidi açıp şalteri indirince teldeki elektrik kesiliyor. Sokağın karşı tarafındaki elektrik direğinde de aynı düzenek var.


Hafta sonu nehir kıyısında oğluyla beyzbol oynayan baba. Nedense hemen her yerde 3 çocuklu ailelere rastladım. Acaba 3 çocuk olunca vergi indirimi daha mı çok?


Sınırlı zamanda gördüğüm kadarıyla Portland sakinleri zengin ve beyaz. Buna bir örnek, şağıdaki 45.000 dolarlık araba, istisna da yine aşağıda, beyzbol oynayan ailenin 30 metre otesindeki çöp karıştırıcılar.



Milli Polis Haftası


Bu fotoğrafı çektiğim sırada Polis Haftası kutlanıyordu. 15 Mayıs Polis günü imiş, J. F. Kennedy (Kenedi) o haftayı 1962'de Polis Haftası yapmış. Pankarttaki sloganın Türkçesini düşündüm, bende bambaşka bir çağrışım yaptı.

Online Dua


First Trinity Lutheran kilisesi enteresan bir kilise olsa gerek.


İbadet programı. Hmm. Çok şık.

İngilizce bilmeyen ABD vatandaşı olabilir mi?



Amerikan kanunlarına göre, ABD vatandaşı olmak için aranan şartlardan birisi "iyi ahlâklı olmak" ise bir diğeri İngilizce bilmek.

Öte yandan ABD Nüfus Müdürlüğü'nün çok eleştirilen sınıflandırmasına göre "hispanic or latino" olarak kabul edilen vatandaşların sayısı 35 milyonun üzerinde, yani nüfusun %13'ünden fazla (bir de kaçak göçmenler sayılsa!).

2003 nüfus sayımı sonuçlarına göre evde ispanyolca konuşanların sayısı da 29 milyonu aşmış. Bu yüzden yukardaki gibi ilânlar görmek veya (banka vs. gibi yerler arandığında) telefonda "İngilizce için 1'e, İspanyolca için 2'ye basınız" cümlesini duymak gayet normal.

2.6.05

Değişen Öncelikler



Washington DC'deki metroda vagonlardaki panolarda daha önce yanda görülen küçücük haritanın tam sayfa hali vardı. Bu sefer baktığımda acil durumda vagonun nasıl tahliye edileceğine dair bilgiler renkli ve resimli şekilde anlatıldığını gördüm. Anlaşılan şehir yöneticileri için artık yolcuların nereye gittiğini değil, nasıl kaçacaklarını öğrenmeleri, daha önemli. Kimi zaman 45 dakika süren yolculuk boyunca bu panoya bakmak pek de iç açıcı değil.