31.3.20

Ayağında Kundura

Bozuk plak gibiyim. Gözünü aç, yoklama, kahvaltı, iş. Yalnız sabah iş yapmak yerine internette dolandım, çünkü Salı sallanır.

Saat 9'da bahçenin betonunu kırmaya başladılar. Hikâyesi şöyle: Oturduğumuz sitenin ortak bir bahçesi var. Güzel, çimenlik alan, bir kaç ağaç, bir de iki banklı bir çardak. Arada bahçıvan ekibi gelip budamasını bakımını yapıyorlardı. Site yönetimi bir ay önce bahçenin yeniden düzenleneceğini, bu işin iki ay kadar süreceğini bildirdi. Akabinde çimenler söküldü, aradaki beton yaya yollarının yarısı kırıldı. Bana da mukayese imkânı çıktı. Daha önce sağda solda gelip geçerken gördüğüm işçilerin nasıl çalıştığını inceledim.

Sabah erken işe başlanmıyor. 9'da anca. 11:30'da da yemek molası veriliyor. Yaklaşık 1,5 saat sürüyor. Yemekte dışardan aldıkları paket yiyecekler, hamburger falan yiyorlar. Sonra belki bir saat, bilemedin bir buçuksaat daha çalışıp gidiyorlar. Bundan saat başına değil, yevmiye ile çalıştıklarını düşünüyorum. Genelde 5-6 kişi geliyor. Bazen 7 kişi oluyor. Birisi makine ile kazarken diğerleri (diğer altısı) seyrediyor. Sonra içlerinden ikisi kürekle toprağı düzeltiyorlar, kalan beşi seyrediyor. Bazen gruplara ayrılıp farklı alanlarda çalışıyorlar. Onda da genelde üçü bir çukurun başında durup bakıyor, diğer taraftakilerden ikisi çalışıyor ikisi bakıyor. Sonra hop, bu taraftakilerden biri çalışıyor, ikisi seyrediyor, öbür taraftakilerden ikisi arazi olmuş (''pun'' yaptım vay be!) ikisi kürekleri eline almış öyle duruyorlar. Öyle enteresan bir düzen ki, hiçbiri diğerinden fazla iş yapmıyor. Çalışırken şarkı söylemiyorlar.

Böyle böyle iki hafta geçti. Sonra virüs işi çıkınca bir hafta görünmediler. Bir gün baktık, beton dökme aracı gelmiş (betonu bulunduğun yerde karmak yasak, çünkü çevreye zararlı, ama karılmış betonu dökmek zararlı değil) yaya yollarının yarısını yaptılar. İşte orada ince işçiliğe şapka çıkardım. Yolun kenarları maket bıçağıyla kesilmiş gibi dümdüz. Pörtlemiş beton kabarcıkları yok.

Çalışanların hepsi Güney Amerikalı. Gündelik hayatta Hispanic deyip geçyorlar. Bu konuda bilâhare yazacağım çünkü gündemde nüfus sayımı var. Müteahhit beyaz.

...

Öğleden sonraki Zoom toplantısında 42 kişiydik. Genelde ofiste toplanılır, dışardan bağlananlar 3-5 kişi olurdu. Gayet güzel ve verimli geçti.

Toplantıdan sonra Yeni Zelanda'daki projesini pandemi yüzünden kesip erken dönmek zorunda kalan bir arkadaşla konuştum. Ülkeye Los Angeles'tan giriş yapmış. Dediğine göre Yeni Zelanda'dan son kalkan uçağa binmişler (bileti de zor buldular). Uçakta boş koltuk yokmuş. Sonrasında bindiği iç hat uçağında ise 5-6 kişi varmış. Fakat LA havaalanında ülkeye girişte hiçbir yönlendirme yapılmadığı gibi kimse kendinizi izole edin dememiş. Sorumluluk sahibi insanlar oldukları için kendi kendilerine 14 günlük izolasyonu uyguluyorlar. Yaşadığı eyalette de ''shelter-in-place'' uygulaması daha bugün başlamış. Biz 19. gündeyiz. Bugün 3 Mayıs'a kadar uzatıldığını ilân ettiler. Okulların yaza kadar açılmayacağı resmen açıklanmış oldu. Ayrıca insanlar 2 metre mesafe kuralına uymadıkları ve kalabalıktan kaçınmadıkları için daha önce açık olan büyük tabiat alanlarındaki yürüyüş patikalarının tamamı kapatılmış. Mahalle kaldırımlarını arşınlamaya devam.

Bu sınırlamaların Amerika'nın tamamında uygulanması epey zor olacak. Haritalardaki rengârenk balonlar ülkenin her yerinde mantar gibi bitecek. Yani en kötü günü daha görmedik.

Günün güzel olayı: Çiçek kokusu. Kendimi eski Türk romanlarında çiçek kokusuyla kendinden geçen, geçmişe dönen, hayallere dalan kahramanlardan biri gibi hissettim.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder