7.6.20

BLM, belediye, biber gazı oley.

Bu ülkeye ilk geldiğimde ikiz kuleler daha ayaktaydı.  New York'a gezmeye gittiğimizde yanından geçip bakmıştık. Çok yüksektiler, cam kaplıydılar. Sağlı sollu gökdelenlerin yanında gökdelen adını gerçekten hak eden binalardı. Bill Clinton başkandı. Hani 17 Ağustos depreminden sonra Türkiye'ye gelen, kucağına aldığı bebeğin burnunu mıncıkladığı adam.

11 Eylül saldırısının sonrasında hem çalıştığım kurumda bize yollanan mesajlara, hem de beraber çalıştığım iş arkadaşlarımın tepkilerine çok şaşırdığımı hatırlıyorum. Çalıştığım yer kendisini iyi hissetmeyenler için ücretsiz psikolojik destek imkânı sağlamıştı. Korkudan işe gelememek normaldi. Geliyorsan geliyordun, gelmezsen kimse niye gelmedin demiyordu. Günün herhangi bir saatinde bunaldığını hisseden gidip bir psikolog ile konuşabiliyordu. İşin yürümesi için fedakârlık etmek değil, bireysel iyilik öncelikliydi. Tabii güvenlik önlemleri had safhada idi. Kimlik kontrolleri artmıştı, her yerde polis noktaları falan filan.

Bütün bunlara alışık olmayan arkadaşlarım bir şok içinde yaşıyorlardı. Benim rahat tavırlarıma da anlam veremiyorlardı. Hiç mi stres olmuyordum? Korkmuyor muydum? 1. Irak savaşını televizyonlardan seyretmişlerdi. Sınırımızda bombalar patlamıştı o zaman. Hem terör de vardı Türkiye'de. Kendimi onlara stresle başa nasıl çıkılacağı ve gündelik hayatın nasıl devam edeceği konusunda örnekler verirken buldum: Gözünü kırpmadan bebek öldüren katiller, şehirlerde çöp tenekelerine bomba koyuyorlar. Dolayısıyla yolda yürürken çöp tenekelerine yaklaşmıyorsun. Bir yere girdiğinde, meselâ sinemaya, acil çıkış kapısı nerededir, farketmeden biliyorsun.  Bakmıyorsun ama çoktan görmüşsün... Böyle şeyler söylemiştim. Bana dehşet içinde bakmışlardı.

Şimdi Amerika'da zenciler* yüzyıllardır çektiklerinin hesabını sormak, haklarını aramak için bir kere daha ayaklanıyorlar. Başkan denen mahlûk ise insanı insanlığından utandırıyor. 50 eyaletin 50'si de zencilerin yanında, onlarla beraber sistemi, ayrımcılığı protesto ediyor. Geçmişi yüzyıllara dayanan bir problemi çözmek istiyorlar.

Son birkaç günde sistemin içine işlemiş olan zenci düşmanlığı ve ırkçılık** en çok polisin göstericilere davranışlarıyla ortaya çıktı. Göstericilere orantısız kuvvet kullanan polisler ifşa ediliyor.

Henüz değişim olur mu diye sorgulamaya başlamadılar. Genel olarak, şirketler satış artırmak için, beyazlar ve zenginler -sosyal medyada- moda olduğu için  black lives matter (BLM) hashtag'i ile desteklerini -ve kendilerini- gösteriyorlar. Zencilerin çoğu biz bu filmi gördük diyor.

Bazı büyük şehirlerde halk protestolar yüzünden ilân edilen sokağa çıkma yasaklarına uymamaya başladı. Washington DC'nin belediye başkanı Beyaz Saray'ın hemen dibindeki sokağa sarı boyayla black lives matter yazdırdı, Trump'ın elinde İncil'le fotoğraf çektirdiği (ve poz verebilmek için oradaki protestocuları biber gazı kullanarak dağıttığı) kilisenin önündeki alana Black Lives Matter Plaza ismini verdi. Trump'a ''benim şehrimde asayiş berkemal, federal kolluk kuvvetlerini şehrimden çıkar, kimliği belli olmayan, yaptıklarından sorumlu tutulmayacak güvenlik kuvveti istemiyorum'' diye mektup yazdı. (Belediye başkanlarının yetkisi epey fazla.)

Oportünistlere rağmen, kaz kafalılara rağmen, geri kafalılara rağmen değişim oluyor. Yavaş da olsa oluyor.



* Türkiye'de zannediyorum siyahî demeyi tercih edenler var, ama zenci kelimesi Amerika'da kullanılan aşağılayıcı kelimenin karşılığı olmadığı gibi, siyahî de 'African-American'ın karşılığı değil. Tabii dil devamlı gelişen bir şey, belki yıllar içinde bu kelimelerin anlamı değişecek ya da dönüşecek.

**Amerika'daki ırkçılık deyince daha çok ten rengine göre ayrımcılık ve düşmanlık yapmak anlaşılıyor.

2 yorum:

  1. Almanya'da çok fazla yok siyah insan, black anlamına gelen schwarz deniyor, türkiye'de neden siyah denmiyor ben de anlamamıştım hatta uzun süre merak ettim acaba N.. ile başlayan o aşağılayıcı kelimenin karşılığı siyah da, daha uygun kullanımı mı siyahi diye. Ay kelimeler ve anlamları yerine durumlar ve yaşamlar üzerinde düşünsek ve konuşsak keşke.. Bir farkındalık oluştu tüm dünyada, Almanya'da bile protestolar oldu ki dediğim gibi burada siyah insanlara karşı ayrımcılık yoktu da.. Ama farkındalık bir "harekete geçme"yi de beraberinde getirecek mi, göreceğiz..
    Bu arada 2004'ten beri bloggersınız ve 12 sene aradan sonra dönmüşsünüz, çok hoş :) Ne olur devam edin... İlgiyle okuyorum.

    YanıtlaSil
  2. Bildiğiniz gibi siyah kelimesi Farsça. Siyahî de deniyormuş herhalde ama zenci daha popüler olmuş.Zenci kelimesi de Arapça'dan geçmiş diye biliyorum. Yoksa Türkçesi kara. Zenci Afrika'dan gelen siyah tenli anlamında kullanılyormuş. Ben de bunu öğrenince merak etmiştim, acaba Karayiplerden gelenlere ne deniyormuş? Herhalde İstanbul'a gelen olmuştur? Yani önceden gelen kullanımda da köle anlamı yokmuş. Ama her şeyde olduğu gibi bunda da ''dış mihraklardan'':))) etkileniyoruz, kelimenin anlamı değişebilir.
    Ben JK Rowling'in bir tweet yüzünden düştüğü durumu görünce tırstım doğrusu. Kadın kelimesinin anlamı değişiyor çünkü. İşim dolayısıyla da diversity (çeşitlilik diye çevrilmiş, o da ayrı bir acayiplik) ile çok ilgiliyim, buna rağmen altmetni anlamamıştım.
    Avrupa'da pek bir hareket olacağını sanmıyorum. Fransa belki daha biraz karışır. Bir iki kanun çıkarırlar herhalde. Amerika çok karışık. COVID yüzünden kimse işe de gitmediği için protestolar devam ediyor. Fakat burada ayrımcılık o kadar derin ve köklü ki, protesto edenler kadar onlara karşı olanlar da tepki gösteriyor. Bir de buranın siyaset kültürü de gerçekten çok değişik. Çok bilinmeyenli bir denklem.
    Bloga dönmek iyi geldi. Okumaya hep devam etmiştim -sizin bütün bloglara girip çıkmışlığım var:)- ama yazma motivasyonunu kaybetmiştim. Her şerde bir hayır var derler ya, işte virüs sağolsun. Umarım devamını da getirebilirim. Çok çok teşekkürler.

    YanıtlaSil