Amerikan profesyonel basketbolu, bütün dünyada olduğu gibi bizde de Millî Basketbol Birliği (NBA) çatısı altında oynanan maçlarla biliniyor. Halbuki Amerikan seyircisi pek çok faklı ligi takip ediyor (ve Reha Muhtar ağzıyla ekleyecek olursak, ettiriliyor). Basketbolseverler için profesyonel oyuncuların olduğu Kadınlar Ligi (Women's NBA - WNBA) ve amatörlere ait Üniversite Ligi (National College Athletic Association - NCAA) de var.
Murat Murathanoğlu - İsmet Badem birlikteliği magazine düşmeden çok evvel, kırpık NBA kliplerini göz kırpmadan seyreden, kopi-peyst resimlerle renklendirilmiş tercüme basket dergilerini birbiriyle değişen bir nesle ait olan ben, ilk NBA maçımda tribünün en tepesine yerleştiğimde "çocuklar gibi şendim" aslında. (Epey olmuş o maça gideli yahu.)
O zaman gözüme çarpan ilk farklılık şuydu: Tezahürat yok. Daha doğrusu, seyirci kendi başına tezahürat yapmasını bilmiyor. Foucault hoppalaa! derdi herhalde ama yazıyorum, bütün sahalarda panopticona benzeyen bir mimari var.
Önde oturmak için pahalı biletlerden alamayan mutsuz çoğunluk kuşbakışından oyuncuları karınca gibi görmesin diye sahanın tepesine büyük ekranlar konulmuş. Ekranların hemen altında da elektronik hareketli mesaj panoları var. Bu panolarda maçın durumuna göre renkli harflerle birşeyler yazıyor, seyirci de tepki veriyor. Mesela
Make Noise!! - seyirciler anlamsız şekilde hoooo heeeey diye bağırıyor,
DEFENSE! - seyirci mü-da-faa diye tempo tutuyor.
Bazen aşka gelip Go Team! diye bağıranları saymazsak, tezahürat konusunda sonuç hayal kırıklığı.
Her spor karşılaşması gibi bu da bir aile faaliyeti. Anne-baba-çocuk şeklinde topluca gelenler de var, boşanmadan sonra ancak hafta sonu gördüğü ebeveyninin elinden tutmuş tek çocuklar da...
Sadece spor karşılaşmalarına özgü olmayan ve artık bütün dünyanın bildiği gibi; Amerikalı her ahval ve şerait altına yer! Hot doglar, nachoslar, dilim pizza... aklınıza ne gelirse.
Herşeyden önemlisi, seyirciler maça eğlenmek için gelir. Bildiğiniz gibi Amerika'da futbolun 45 dakikalık 2 devreden oluşması yüzünden tutmadığı/tutmayacağı söylenir. Hem reklam verenler için yeterli zaman dilimleri oluşmaz, hem de sık sık mola ve devre arası olmadığından maç alanında yeterince satış yapılamaz. Belki seyircinin konsantrasyonu da etkendir, bilemiyorum. Neyse, 4 devreden oluşan NBA maçlarına bir de molalar eklenince ortalık şenliğe dönüşüyor. İnsan maça değil de lunaparka gelmiş gibi hissediyor.
Alttaki fotoğraf, devre arasında seyircilerin "tren oluşturmak üzere" sahneye davet edildiği anda çekildi. Yüzlerce çocuk sahneye aktı:) Uyarı zili çalınca da çil yavrusu gibi dağıldılar. Saha anında boşaldı, devre gecikmesiz başladı .
Yine devre arasında köpek yarışı:
Bu da mola sırasında dansçı çocuklar:
Bütün bu fotoğraflar, Seattle Storm'un bir maçında çekildi. Şu sıralar Seattle basketbol açısından çalkantılı günler geçiriyor çünkü bir zamanlar İbrahim Kutluay'ın kadrosunda olduğu Seattle Supersonics'le beraber bu takım Oklahoma City'den bir grup işadamı tarafından satın alındı. Takımların eski sahibi -Starbucks'ın da sahibi olan- Howard Schultz, maçların yapıldığı spor salonunun (aslında spor salonu denemez, koca bir kompleks) mevcut haliyle yeterince kâr etmediğini söyleyip, genişletilmesini istiyordu. Salonun tadilat masraflarını üstlenmesini bekledikleri belediye bu işe yanaşmayınca satıverdi.
Supersonics her yaştan epey seyirci topluyordu; Storm seyircileri ise çoğunlukla kadınlardan oluşuyor. Özellikle l_ez/bi_*yenler (google-searchzede olmayalım durup dururken) takımın satılmasına oldukça üzülüyorlar. Tepkilerini her molada böyle dile getirdiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder